Merhaba!
Bitirdiğime hala inanamayan bir ruh haliyle, geçen hafta sonu Harry Potter serisini bitirmiş bulunuyorum izleyici.
Ve bu benim için gerçekten büyük başarı.
Aklımda sürekli dönüp duran ve bitiremediğim için sürekli üzüntü duyduğum 3 film serisi var. (dı)
Star Wars, Harry ve The Godfather.
28 Mayısta nihayet Harry Potter'a başlamıştım. Bitirmem araya başka şeyleri de almamdan dolayı 2 ay sürdü.
Tabi ben bunu filmin beklentilerimin altında ilerlemesine de bağlıyorum.
Yoksa örneğin Gintamayı "hayır hayır bitirmemeliyim" ruh haliyle izlememe rağmen 190. bölüme geldim bile!
Yani demem o ki iyi yapım kendini esir edercesine izletiyor, ne olduğunu anlamadan sonuna geliyorsun.
Yüzüklerin Efendisi gibi bir maceraya atılmayı ve ömür boyu unutamayacağım karakterlerle tanışmayı beklerken Harry Potter serinin en iyi filmleri olarak gördüğüm 4. ve 5. filmleri dışında sıkılarak izlediğim, bir türlü beni içine alamayan, bende büyük hayal kırıklığı yaratan ham bir film oldu. Her yerde karşıma çıkan hayranlarından özür dileyerek belirtiyorum bunu.
Spoiler verilecek ya da yorum yapılacak bir tarafı kalmamış olsa da serinin her filminin aklımda kalanlarını not etmiştim, onlara kısa kısa değinmek istiyorum.
1. Harry Potter ve Felsefe Taşı (2001) Daniel Radcliffe (Harry), Rupert Grint (Ron Weasley) ve Emma Watson (Hermonie) 'ın en mıncırılası, mini mini hallerini izlemek dışında pek keyif vermeyen ilk filmde özellikle Harry'nin sevimliliği büyüyüp ifadesiz bir ergene dönüşmeden önce bolca seyredilmesi gereken bir unsur olarak aklımda yer etti.
Küçüklerdi, tabi ki mükemmel ve etkili bir oyunculuk sergilemeyeceklerdi. Zaten bunlara da bakmadım fakat gözümde büyüttüğüm efsaneye bu başlangıç bence hiç yakışmadı.
Özellikle maç sahnelerindeki animasyonlar ben bilgisayar yapımıyım diye avaz avaz bağırıyordu.
Yılının teknolojisi deyip geçsem dahi genel olarak epey sıkıldığımı söylemeliyim.
2 - Harry Potter ve Sırlar Odası Sanırım serideki en kötü final Sırlar Odası'na aitti.
Koca yılanı tek darbeyle yenmesi animelerdeki gerçekliği bile mumla arattı.
Pek sevimli yılanımız aylık diş kontrollerini aksatmış olacak ki Harry'nin koluna dişi saplanınca kökünden kopu kopuverdi. Bak orada epey güldürdü beni inkar etmeyeyim gene eğlendirmiş.
Bir de üstüne kaymak niyetine dişi deftere saplayıp Voldemort'u öteledi ya hah tam oldu işte o zaman. Çocukluğumda Tgrt'de 4. sınıf (3 bile değil) yabancı filmler izleyerek sahuru beklerdik, aynı tadı aldım yemin ederim. Teşekkürler Harry!
1. ile birebir aynı çizgide ilerleyen kurgusu ise bie diğer rahatsızlığım oldu.
3 - Harry Potter ve Azkaban Tutsağı Harry'nin vaftiz babası ve anne-babasının en yakın arkadaşı, karizmatik karakter Sirius Black ile tanıştığımız Azkaban Tutsağı, hem kalite hem de konu olarak bir geçiş filmiydi.
Sıkıcı kamera açılarının değişmesi, animasyonların gerçekçi bir hal alması ve kurgunun sağlaştırılmasıyla birlikte ben de yavaş yavaş keyif almaya başladım, "tamam ya ilk 2 film kötü olmuş ama artık düzelir" diye umutlarım yükseldi.
Harry'nin önceki filmde evden kaçmasına rağmen gene o evde durması bence mantıksızdı, şaşırttı.
İlk kez Voldemortlu bir son olmaması sevindirdi. Her filmin sonunda karşılaşma olması sıkıcı olurdu çünkü. Devam filmlerinin geleceğini bildiğimizden bir sonuç çıkmayacağını tahmin ederdik.
Bütün serinin dilime en yapışan sözü ise ilk bu filmde telaffuz edildi.
Patronus büyüsü kullanıcısına pozitif bir güç sağlayıp, korkularına karşı ona bir kalkan oluşturan bir büyüydü. Sihirli sözleri ise şuydu :Expecto Patronum!
Öğretmeninin Harry'ye korkularıyla savaşırken kullanmak için öğrettiği bu büyü hayal dünyama renk kattı. Korkularıma hep "Expecto Patronum" diyebilmeyi diledim.
4 - Harry Potter ve Ateş Kadehi Serinin bana göre en sağlam iki filminden biri olan Ateş Kadehi, nur yüzlü Voldemort'u ilk kez gerçek sıfatıyla gördüğümüz film oluyor aynı zamanda.
Seri bu film ile, kurgu ve içerik olarak Yüzüklerin Efendisi'ne yaklaşamayacak olsa da görsel açından en az onun kadar keyif vermeye başladı. Neden sürekli karşılaştırdım ben de bilmiyorum.
İlk kez serinin bir filmini oflayıp puflamadan, çıtımı bile çıkarmadan izledim.
Twilight oğlanının sevimsizliği meğer ilk bu filmde görünmüş. Şaşırdım. Şu oğlanı burada keşfedip de biz bundan jön yontarız diyen zihniyeti de aklım almıyor ya neyse. Ölü balık bakışı bununkinin yanında cilveli kalır, öyle bir hissiz gözlere sahip bu arkadaş.
Ve son olarak ilk adamakıllı Voldemort - Harry karşılaşmasını izledik. Gerçekten iyiydi. Voldemort'un dirilişi etkileyiciydi. İlk kez Harry'ye olan nefretine bu kadar gerçekçi şekilde şahit olduk.
5 - Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı Snape Snape Snape!
Serinin bana göre en iyi 2. filmine adını yazan kişi kesinlikle Snape oldu. Bu filme kadar sessiz sedasız, saygı duyulası cool bir abimizken geçmişi ve Harry'yi eğitirken ki hal ve tavırlarıyla birden tanrısal bir karizmaya erişti.
Ve Harry nihayet uzun süredir hoşlaştığı kızla öbüştü :B
Bana göre bu bile bu filmi en iyi yapmaya yetti.
Şaka şaka tabi ki yetmedi.
Bu filmi serinin en iyisi yapan ilk şey bana göre ilk kez Hogwarts Büyücülük Okulu'nun Voldemort tehdidinin farkına varıp birlik olmasıydı.
Son olarak da Harry'nin kıyıdan köşeden gördüğümüz çocuk sevimliliğine keskin ve geri dönüşsüz bir elveda dedik bu filmle birlikte.
6 - Harry Potter ve Melez Prens Karanlık ve durgun havasıyla Melez Prens tam bir ara bölümdü. Asıl savaşlardan önce şu aşk olaylarını bir şekle şemale sokalım demiş olacaklar ki 6 filmdir sabırdan taş olmuş naif duygularımızı tek hamlede çözüverdiler.
Tam bir "seven sevdiğine sevdiğini söylesin" kafası yaşandı seride bir anda. Garipti. Bu işler yavaş yavaş olmalıydı.
Harry 5 filmdir zerre kadar sinyal vermemişken gitti pat diye en yakın arkadaşının kız kardeşine aşık oldu.
Biz de nasıl yani diye kalakaldık. Saçmaydı bana göre.
Ve gelelim beni sinirden kudurtan final golüne.
6 film boyunca gözümüzde ilah konumuna gelen Profesör Albus Dumbledore'un ucuz ölümü, hem de bunun her ne olursa olsun Snape tarafından olması çok can sıktı. Okumadım ama kitabında bu olayın bu kadar ucuz anlatılmadığını tahmin edebiliyorum.
En son Ed Stark'ın kellesi kıtırt diye alınırken sinirlenmiştim bu kadar.
Bari giderken "You shall not pass" filan deseydi de içimde kalmasaydı, o da olmadı.
7 - Harry Potter ve Ölüm Yadigarları Bölüm - 1 Ve işte "sonun başlangıcı" gibi bir klişeyle açıklayabileceğim finalin son iki filminden birine geldik.
Hani diyordum ya seri çok durgun, çok sıkıcı, kurgusu şöyle, diyalogları zayıf diye.
Yook daha bir şey görmemişim meğer.
Ölüm Yadigarları - 1 serinin tartışmasız en sıkıcı, en durgun filmi idi.
Yahu Harry telef olmuş, yurdundan kovulmuş, Voldemort peşinde, savaş geliyor ama filmin yarısından çoğunda anlatılan ne?
Harry ve yaverlerinin diyar diyar anadolu misali orada burada çadır kura kura gezerek Voldemort'u öldürmenin tek yolu olan hortkulukları araması.
Uzaktan mantıklı görünüyor evet fakat bir aksiyon, bir heyecan, bir iniş, bir çıkış. Yok! Yaşlı gibi uyuya kaldım neredeyse karşısında.
Öyle Tokyo Drift kafalı biri de değilim hani full aksiyon aradığım filan yok.
Ama anlatamadığım bir bayıklık vardı filmde.
Hortkuluğu taşıyanın sinire kesmesi kısmı Frodomun baygın gözlerini birazcık hatırlattı ama yok, ı-ıh...
Göze batan 2 mantıksızlık ise iyice canımı sıktı :
İlki Harry'nin Voldemort'un adını söylemeye bu güne kadar hiç korkmazken birden herkes gibi ona "you know who" (kim olduğunu bilirsin) demeye başlaması.
(insanlar Voldemort'tan o kadar korkuyor ki adını anmak yerine ona böyle diyorlar)
İkincisi ise Luna'nın babası bizim üçlüye ölüm yadigarlarını anlatırken hiçbirinin "aaa görünmezlik pelerini bizde yahu" dememesi. Ben hopladım len aaa diye, şuursuz musunuz?
Ama ölüm yadigarlarının anlatıldığı animasyon nefisti, onu belirtmeden geçemeyeceğim.
8 - Harry Potter ve Ölüm Yadigarları Bölüm - 2 Vee nihayet sona geldik, nihayet bitiyor, artık onca yılın hatırına sağlam bir final izleriz derken Snape'in gençleştirme makyajını görmemle birlikte hepten umudu kestim. Bildiğin korktum nasıl plastik, nasıl parlak acayip bir işçilikti öyle. Bu filmi bunca yıl hevesle izlemeyi beklediğime en çok o an üzüldüm diyebilirim.
Ama Snape, serinin Luna ile birlikte en sevilesi, en karizmatik karakterlerinden biri olduğunu gösterdi. Sana 50 bin tane Lily feda olsun kara oğlanım.
"Gözlerin annene benziyor"
Len nasıl benziyor? Harry'nin gözler çipil, Lily'nin kahve??
Ve final yapıyoruz tamam, yermekten yoruldum çok ciddiyim.
Finalde bütçeyi artık ne kadar kıstılarsa unutulmayacak bir yaşlandırma tekniğiyle gördük as karakterleri.
Giydir tayyörü, kes saçları küt, makyajı azalt, kötü bir giyim zevki enjekte et, yap arkadan öğretmen topuzu al sana yaşlılık, al sana emeklilik, al sana boyun ağrısı.
Bu mudur?
Buymuş.
Özellikle Hermonie annesinin kıyafetleriyle oynayan yaramaz bir kız gibi duruyor hala.
Evet nihayet bitti.
Ha bu kadar kötüledim ama dengesizliğimi de yapıp Expecto Patronum'u, dev yürek Hagrid'i, minik Harry sevimliliğini, Snape'in aşkını, Dumbledore'un babacanlığını (ki ilki favorimdir) , Hogwarts yemek salonunu unutmayacağımı da belirteyim.
E 8 film yani lütfen, bırakın da o kadarcık duygusal bağ kurmuş olayım.
İyi geceler ve : Expecto Patronum!
Not : Bütün seriyi Gandalf'ın bir ak teline kurban ederim ♥