Merhaba izleyici!
6 anime bitirince en büyük heyecanım koşup buraya yazmak oluyor. Hele ki gerçekten bende iz bırakan animeler ise. Ve bu sefer 6'sından 5'i "bingo!" diyeceğim türdendi.
Bu aralar benim gibi anime tutkunu blogları araştırıyorum. Onların anime yorumlarını okurken bir şey farkettim. Neredeyse hepsi çok çok uzun yorumluyor animeleri. Benim 6 anime hakkında yazdığımı 1 anime için yazıyorlar ve hepsini okumak bana fenalık getiriyor açıkçası. Animeyi merak ediyorum ve kısa bir tanıtım, beğeni veya beğenisizlik görmek istiyorum karar vermek için.
Ya da izlediğim bir anime ise sade bir dille kendine özel bakış açısını görmek istiyorum ama yok. Şu şöyle oldu da bu böyle oldu yok şu niye böyleydi satır satır of deyip vazgeçiyorum. Hele de nefes almadan, boşluk vermeden yazıldıysa.
Bazı animeleri o kadar severiz ki sayfalarca yazacak kadar duygu birikir içimizde, bunu anlarım. Fakat bir animeyi satırlarca kötülemenin de mantığını anlamıyorum. Daha doğrusu elbet mantığı vardır o anda içindekileri bloğuna aktarmak istemişsindir ama bunu başkalarının okumak isteyip istemeyeceği noktasında şüpheliyim :/
Bu noktada benim merakım size nasıl geldiği. Siz uzun uzadıya anime yorumu okumaktan zevk alıyor musunuz? İnanın çok merak ediyorum. Yoksa bir ben miyim bu kadar abartan?
Neyse ben de uzattım, hadi başlayalım :)
1 - Aishiteruze Baby
Kippei, okulunda çok çapkın, sürekli kızların ilgi odağı fakat hiçbirini çok da umursayan bir ergendir. Aptal ama sevimli hareketlerini Kaichou Ma Waid Sama' da ki Usui'ye benzettim ben :)
Bir gün Kippei eve geldiğinde aile meclisinin toplanmış olduğunu görür ve teyzesinin 5 yaşındaki Yuzuyu'yu bırakıp kaçtığını öğrenir. Aile meclisi ise Yuzuyu'ya ne olacağı konusunu tartışmak için bir araya gelmiştir. Kippei'in ablası biraz sorumluluk kazanması amacıyla Yuzuyu'nun sorumluluğunun Kippei'ye verilmesini önerir, aile de kabul eder.
Kippei ne kadar itiraz etse boşadır. O artık sabahları Yuzuyuyu anaokuluna bırakıp almak, ona yemek hazırlamak, ihtiyaçlarıyla ilgilenmek zorunda olan bir gençtir. Başlarda zor gelse de zamanla alışır. Yuzuyuyu çok sever. Hatta onun için ilk defa derin duygular beslemeye başladığı Kokoro'dan bile zaman zaman uzak kalmayı göze alır.
Ah o kokoro. Esas kız için öyle tatlı bir karakter bulmuşlar ki. Aslında Kokoro Kippei'ye uzun süredir aşıktır fakat onun bu çapkın tavırları ve her kızı aynı görmesinden dolayı ondan hep kaçmıştır. Fakat Yuzuyunun Kippe'inin sorumluluğuna girmesi Kokoroyu etkileyecek ve duygularının ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Romantizm sevenlere hiç düşünmeden tavsiye ederim. Komedisi de küçümsenecek seviyede değil. Özellikle Yuzuyu çocuk yapma hevesi verebilir, uyarayım :) Bir Kippei oniii-chan deyişi var ki yerinde olsam da bir sarılsam diyorsunuz ^_^
Çizimlerinin eski görünmesi sizi yanıltmasın konu ve işleniş sağlam olunca farkedilmiyor bile.
Puan : 7/10
2 - Kuroshitsuji I - Kuroshitsuji IIŞimdi efenim öncelikle :
Sebastian! Nesin sen nesin? Tamam iblissin anladık, bir bakışınla aynı anda 100 fan girl'ü yere serersin anladık, belki de anime dünyasının en estetik adam öldüren uşağısın onu da anladık ama bir karakterin karizmatik olmadığı hiçbir an olmaz mı arkadaş? Evet olmaz! Bir de kedi zaafı var üstüne oyyy O////O
İşte karşınızda kusursuz baş karakter, her daim fangirl çığlığı garantili Sebastian Michaelis!
Aslında bu anime (belki de anime dünyasına girdim gireli) her yerden karşıma çıkan Sebastian sayesinde hep aklımdaydı. Fakat o bu derken ancak izleyebildim.
Konusu genel olarak şu : İngilterenin asil ailelerinden biri olan Phantomhive' lar bir yangın sırasında 12 yaşındaki oğulları Ciel ile birlikte hayatlarını kaybederler. Fakat bu olaydan 2 yıl sonra Ciel sadece uşaklık değil bir çok konuda üstün yetenekleri sahip uşağı Sebastian ile geri döner. Hem ailesinin mal varlığını korumaya çalışır, hem de kraliçe Victoria'nın verdiği gizemli davaları çözer.
Aslında Sebastian Ciel'in geri dönebilmek için ruhu karşılığında anlaşma yaptığı bir şeytandır.
Ben itiraf etmeliyim ki 1. sezonda sıkıldığım çok yer olmasına rağmen Sebastian uğruna izledim. Evet bu eşşek sıpası yüzünden Ciel gibi ukala bir velede, sırları bitmeyen, uzadıkça uzayan davalara, rüyama girecek kadar derin psikolojik mesajlar veren fazla ağır bir senaryoya katlandım.
Sonra 2. sezona geldim, Alois Trancy denilen ve Ciel'i mumla aratan bir hasta velet girdi animeye. Zaten eğreti duran psikolojim Alois'in trajik geçmişi sayesinde yerle bir oldu. Alois de aynı Ciel gibi bir şeytan-uşakla anlaşma yapmıştı ve 2. sezon onların çekişmelerini anlatıyordu.
Fakat 2. sezonun başından itibaren Kuroshitsuji'yi ne kadar çok sevdiğimi şaşırarak farkettim. Sadece Sebastian için izlediğimi zannederken bir baktım :
Dünyanın ennn sevimli gay'i, ölüm meleği Grell'i
Kuroshitsuji'nin en cosplay'i yapılası, ücretini kendisini güldürerek ödeyebileceğiniz konuşmasına tapılası cenazeci Undertaker'ı
Sırf gülüşü ve sesi bile izleme sebebi olan şeker kutusu Finny'yi :
çok ama çok sevmiş, sahnelerini tekrar tekrar izler olmuşum. İşte Kuroshitsuji böyle garip şekilde sevdiriyor kendini sıkıldığınızı dahi düşünürken. Gizemli havası kendine çekse de özellikle Alois'in sahneleri fazla dramıyla ciddi manada bunalttı beni. Tabi ki sevenine büyük keyif verecektir Kuroshitsuji'nin karanlık tarafı.
Bir de müzikleri konusunda kesinlikle çok başarılıydı.
Puanım
Kuroshitsuji I : 7/10
Kuroshitsuji II : 6/10
Bu arada Kuroshitsuji ingilizce adı olan Black Butler ile daha çok tanınıyor. O da dip not olsun.
3 -Sword Art Online
Sanırım bu postun en sağlam animesine geldi sıra. Hiçbir animede yaşamadığım şokları yaşatan, deli gibi ağlatan, klişeden uzak, tam izleyici odaklı bir anime Sword Art Online.
Konusu (Turk Anime) :
2022 yılında piyasaya sürülen Sword Art Online MMORPG oyunu, başa takılan bir alet aracılığıyla oyuncuları kendi dünyasına götürerek gerçek bir Role-Playing oyunu sunmaktadır.
Oyuna katılan 10.000 oyuncu arasında olan Kirito da SAO dünyasına giriş yapmıştır. Fakat kısa sürede bütün oyuncular oyundan çıkış olmadığını fark ederler ve herkes bir anda geniş bir alana ışınlanır.
Oyunun yapımcısının burada yaptığı açıklamaya göre oyundan çıkmanın tek yolu 100 katlı SAO dünyasını temizlemektir. Her katta bir boss bulunmaktadır ve 100. kattaki boss'u öldürebilen oyundan çıkabilecektir.
Fakat oyunda sağlığı biten kişi gerçek hayatta da ölecek, ayrıca dışarıdan biri oyuncuların başındaki aleti çıkarmak isterse alet oyuncuları öldürecektir.
Bütün oyuncular şaşkınlık içerisindeyken oyunlar konusunda tecrübeli olan Kirito oyunu kazanmayı kafasına koymuştur.
![]()
Konusu bile heyecanlandırmaya yetti değil mi? Ben ilk bölümü izlemeye başladım, ana karakterimiz Kiritonun sesini duyar duymaz fangirl'lüğüme yakışır şekilde zıpladım olduğum yerde. Çünkü bu ses ennnn sevdiğim erkek seslerinden birinin sahibi olan
Yoshitsugu Matsuoka'nın sesiydi. Onu ilk kez
Sakurasou No Pet Na Kanojo 'da Sorata olarak duymuş ve hayran kalmıştım. Dingin, yumuşak, sıcacık bir ses. Sorataya çok uymuştu, Kirito'nun karakterine de aynı şekilde çok yakışmış. Neyse, biz animeye dönelim.
SAO'nun beni en etkileyen yönü gerçekçiliği oldu. Oyuncuların çoğu zaman içinde (1 yıl kadar sonra) gerçek bedenlerini, gerçek dünyada bırakıp, oyundan çıkmaktan umudunu kesip, o sanal dünyada kendilerine bir hayat kuruyor. Kimi evleniyor, kimi bir meslek buluyor, dükkan açıyor.
Bu senaryo gerçek olsaydı eminim bunlar yaşanırdı. İnsan umutsuzluğa düşmeye ve vazgeçmeye o kadar meyilli ki gerçek hayatla aralarında duran, hayatı pahasına savaşacakları canavarları göze alamaz ve orada kalmayı tercih ederlerdi, yani vazgeçerlerdi...
Kirito ise bu tür oyunlarda edindiği tecrübesine de güvenerek 100 bölümü de bitirmeyi aklına koyuyor. 100 bölümü bitirmek ekip halinde çok daha güvenli şekilde başarılacak bir işken Kirito'nun bu yolda yaşadığı zorluklar, özellikle takım kurduğu arkadaşlarından bazılarını kaybetmesi onu yalnız savaşmaya yöneltiyor.
Tam da bu anda karşısına daha önceden tanıştığı fakat bir daha görmediği Asuna çıkıyor. Asunayla yaşadıkları aşk Kiritonun gerçek hayatını da etkiliyor, tahmin bile edemedikleri maceralar yaşıyorlar.
Eğer bir adım daha gidersem spoiler vermekten korktuğum için kesiyorum çünkü bu o kadar, o kadar, o kadar nefis bir anime ki en ufak detayı dahi kendiniz izleyip şoka girin, benim gibi o anı yaşayın istiyorum :)
Ha bir de benim gibi az biraz da olsa online oyun tecrübeniz varsa (evet ona da bulaşmıştım bir ara) daha bir anlamlanıyor anime sizin için. Terimleri anlıyorsunuz en başta.
Sanırım biraz daha iddialı konuşarak Death Note ve
FMA'dan sonra bu kadar iyi bir anime izlememiştim diyebilirim. Ha tabi ki hepsinin kulvarlarının apayrı olduğunu ve karşılaştırılamayacakları su götürmez bir gerçek.
Kaçırmayın, hatta vakit kaybetmeyin, hemen başlayın derim.
Puanım : 10/10!
4 - Kotoura - Sanhahahah şu tiplere bakın :D ^_^
Kotoura- San bir animede görmek isteyeceğiniz her türlü komedi unsuruna, hatta fazlasına sahip bir anime. Küçük yaştan beri insanların zihinlerini okuyan Haruka'nın hikayesini anlatıyor.
Haruka doğuştan zihin okuma yeteneğine sahiptir. Ve kendisini bildi bileli nerede neyi saklayacağını öğrenemediği için insanların zihninden okuduklarını pat diye söyler. Bu yüzden hiç arkadaşı olmaz, hatta ailesi bile ondan nefret eder. (çünkü ebeveynleri birbirlerini aldatmaktadır ve Haruka bir gün zihinlerinden okuyup pat diye söyler) Annesi ve babası terkeder, Harukayı dedesine bırakırlar.
Haruka büyür, liseye başlar ki hikayemizin başlangıcı da bu zaman denk gelir doğal olarak :)
Haruka lisede de her şeyin aynı olacağını düşünerek, hiçbir beklentisi olmadan girer sınıfına fakat bilmediği bir şey vardır ki en az kendisi kadar garip,uçuk bir karakter olan Manabe Yoshihisa ile tanışacaktır.
Manabe aslında rahatsız edici bir sapık değildir fakat aklından bir an bile çıkmayan cinsel fantezilere de engel olamaz. Aklından ne kötü düşünceler, ne de sıradan insanların ki gibi yalanlar geçmektedir. Düşlediği tek şey fantezileridir. Haruka da bu fantezilerin hepsini görebildiği için zaten bu kısım gülmek için yeter de artar :D
Haruka Manabe ve onun kadar temiz yürekli diğer bir kaç arkadaşı ile birlikte ilk kez hem aşkı, hem de arkadaşlığı tadacaktır.
Baş erkek karakterimiz Manabenin farklı çizimi de animenin dikkat çeken unsurları arasındaydı.
Kotoura - San'da rahatsız olduğum tek şey Haruka'nın dedesinin sapıklıklarıydı. Bu japonların ensestle derdi nedir son postumda anlamadığımı söylemiştim, hala anlamıyorum yahu.
Manabeninki sevimliydi çünkü hem yaşıtıydı, hem de eyleme dökmüyordu, komikti. Ama dedesiyle bir araya gelip Haruka hakkında fantezi kurmaları ciddi manada rahatsız etti.
Sırf bu yüzden az puan veriyorum ama bu Kotoura-san'ın komedi türünde izlemek isteyeceğiniz bir anime olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Sadece bir komedi animesi olmasına rağmen Haruka'nın duygusal geçmişini nasıl başarılı işlendiğini görmek için bile izlenir. Özellikle ilk bölümüne bayılacaksınız :)
Son olarak her seferinde takılı kaldığım opening'ini koymak istiyorum.
En sevdiğim anime açılışlarından bir post yapmayı planlıyorum ve onların arasında Kotoura - San kesinlikle olacak :)
Puanım : 6/10
demo demo demo ^.^
5 - Chuunibyou demo Koi ga Shitai!Ve Ponti'nin onur ödülünü verdiği animeye geldik :D
Efendim her kim ki animeleri gerçek hayattan fazla seviyor, karakterlerin cosplayini yapmak için çıldırıyor, normal yolda yürürken bile paralel verende olduğunu, otobüsünün birden havalanacağını, dünyanın düşman istilasını uğrayacağını filan hayal ediyorsa bu animeyi izlesin!
İzlesin, görsün ve anlasın ki (bu seviyede olmasak da ) bizi o dünyadan çıkarırsanız çok fena mutsuz oluruz ^_^
Chuunibyou Demo Koi Ga Shitai (tam da bu anda sadece yazdığıma, birebir konuşmadığımıza şükrediyorum) işte böyle hayal aleminde yaşayan ve bundan zerre kadar utanmayan, rahatsız olmayan Rikka ile aynı şeyleri ortaokulda yaşamış fakat o günlerde yaşadıklarını sadece bir sendrom olarak değerlendirip konuşmak dahi istemeyen Yuuta'nın arasında geçenleri anlatıyor.
Yuuta Rikka'yı bu tutumundan vazgeçirmeye çalıştıkça aslında kendisinin de hala aynı kişi olduğunun farkına varacaktır. İnanın neden bu kadar sevdin derseniz açıklayamam.Sanırım en mantıklı açıklamam "bizim hayal gücümüzü çok iyi yansıttığını düşündüğüm için" olur.
Herkes sever de diyemem.
Eski Yuuta ortaokulun ilk gününü hatırlarken :D
Chuunibyou Demo Koi Ga Shitai' yi sevdiren (çizimlerini saymazsak) en sağlam iki unsur komedisi ve romantizmi. Komedisi yan karakterlerin de sağlam olmasından geliyor biraz da. Ben Rikka'dan çok bu şaşkına güldüm mesela :D
Rikkanın en yakın arkadaşı, onun gibi çatlak, hayal dünyasında yaşayan Sanae Dekomori.
Romantizmi ise çok masum, çok sade. Çizimler çok iyi olduğu için zaten zevkle izlerken bir de o utangaç halleri sevimlilik komasına sokmaya yetiyor ^.^
Bence her yönden başarılı, özellikle başta da belirttiğim gibi bu dünyayı haddinden fazla sevenlerin izlemesi gereken bir anime.
Puanım : 7/10 (Komedi kulvarında diğerlerine haksızlık yapmamak için bu puan)
Ayrıca 2. sezonu şu an yayınlanmaya devam ediyor (yehuuu)
6- A channel
Evet sona bıraktığım A-Channel bu posttaki en şişirme anime. Bahsetmiş olmak için bahsetmek istedim sadece. Övülecek pek bir yanı yok, hatta ben de atlaya atlaya bitirdim.
Türlerinin arasında Yuri (kız x kız türü ilişki) geçiyor fakat alakası bile yok. Yuriliği sadece çocukça bir bağlılık ve hayranlık ile sınırlı kalıyor.
Sadece meraklısıysanız karakter çizimleri ve kızların şirin halleri için izlenebilir. Konuya ise gerek yok lisedeki 4 arkadaşın slice of life tarzı öykülerini anlatıyor.
Puanı : 5/10
Aa bitmiş :)
Bu postu yazmayı bitirene kadar serinin 4. postuna 2 anime atıldı bile! Bu seri çok beğendiğim animelerden oluştuğu için yazıyı hazırlamak da biraz uzun sürdü. Yeni animelerle görüşmek üzere!
Serinin diğer postları :
Biten Animeler #1 / Biten Animeler #2Seçmekte zorlandım ama tamamdır, bu başarılı sebastian amv'si ile veda etmek istiyorum.
Sevgiler Ponti'den!
Facebook / Twitter / Instagram / Pinterest