Merhabaaa blog alemi!
Uyarı : İş bu post epey uzun olacaktır ve anime sevmeyenleri ya da sevmeyecekleri sıkabilir, bunaltabilir hatta "ne anlatıyor bu deli?" dedirtebilir.
Ama diğer bir ihtimalle yazının bitiminde kendinizi post başlığındaki cümleyi kurarken bulabilirsiniz. Demedi demeyiniz.
Öncelikle konuyla uzaktan yakından alakası olmayanlar için anime nedir onu bir açıklayayım. Efendim animeye kabaca japon çizgi filmi diyebiliriz. Ama animeye çizgi film diyenleri de boğmak isteriz onu da söyleyeyim.
Hani herkesin illa ki bildiği 2 örneği olan tsubasa ve pokemon var ya, hah işte onlar anime. Ama tabi ki günümüzde animelerin geldiği noktayla bu örneklerin ilgisi yok. Yine de pikachu'yu severiz :)
Gelelim otaku'ya. Otaku nedir?
Otaku demek hayat demek, otaku demek can demek, hayal demek, renk demektir. Otaku demek en mutsuz anında neşelenmek, en mutlu anında hüzünlenmek demektir. Ben heyecandan anlatamadım, viki anlatsın ;
Kelime anlamları o-taku: sizin-eviniz veya otaku: Fanatik, Bağımlı şeklinde kullanılır. Anime Otaku şeklinde kullanıldığında: hayatını animelere adamış kişi anlamını çağrıştırır, özelliklede anime memleketi japonyadan çıkan bir kelime olduğu için günümüzde Anime otakulara sadece otaku denir. Çağımızda bu kelime evrim geçirip herhangi bir şeye(anime,manga)hayatını adamış, aşırı derecede hayranlık duyan, kişilere ya da antisosyal ve kendine özgü sebeplerden ötürü evden çıkamaya korkan bu yüzden değişik bağımlılıkları olan(kolleksiyonculuk,arşivcilik)kişiler için kullanılmaktadır.Sonuç olarak bu terim kullanılma şekline, kullanıldığı yere ve kullanan kişiye göre değişmektedir.
Ben de şimdi okuyunca ne biçim bir şeymişiz dedim ama tabi ki bütün hatlarıyla böyle değiliz. Dışarı çıkan, sosyalleşen, çalışan normal insanız yani. Bizim otakuluğumuz animelere olan aşkımız, bağımlılığımızdan. Hoş bütün gün evde anime izleyerek bir ömür tüketebilitem (yuh) var gerçi.
Bu postta kalbime taht kuran ilk 10 animeyi (kurmayanı yok çünkü) kendi bakış açımdan anlatacağım. Kalanları da kısaca yorumlayacağım anime severlere fikir olması açısından. Ben kendi adıma anime tavsiyesi almayı çok seviyorum çünkü.
Beni bu tatlı belaya o efsane anime ile başladım. Zaten animasyon sever biri olarak bu dünya hiçte yabancı gelmedi bana. Başladığım animenin kalitesi o kadar yüksekti ki o günden sonra diğer animelerle devam edebildiğim için şanslı sayıyorum kendimi. O yapımdan sonra hiç birini beğenmeyebilirdim çünkü. İşte kurgusuyla, müziğiyle, karakteriyle öyle şahane bir animeydi o. Tabi ki Death Note'dan bahsediyorum. Death Note'dan başlayıp bu güne kadar izlediğim hemen hemen bütün animeleri, kalbime kazınanları veya ölümüne tiksindiklerimi (sadece 1 tane var) yazacağım.
Detaylarla sıkmamak adına başlıklarda aradığım her animeyi bulduğum şahane site Turk Anime'nin linkini vereceğim. Detaylarını merak edenler orayı inceleyebilir. Yazılar bir miktar spoiler içerebilir ama emin olun zararsızdır.
1 - Death Note
Death Note (Ölüm Defteri) cehennemde sıkılan bir ölüm meleğinin (Ryuk) içine adı yazılanların öldüğü ölüm defterini kasten dünyaya düşürmesini ve devamında gelişen olayları konu alır. Defter zeki lise öğrencisi Yagami Light'ın eline geçer. Defterde bütün kullanım kuralları yazılıdır. Yagami Light tabi ki her normal insan gibi defterin gerçek olduğuna inanmaz ve kötü bir şaka olduğunu düşünür.
Fakat gerçek olduğunu kendi gözleriyle gördüğünde bizde ki liselilerin yapacağı gibi sevmediği öğretmenleri, arkadaşlarını öldürmek, ne bileyim eski sevgilinin yeni sevgilisini toprağa gömmek yerine ( :D ) çok daha şahane bir amaca hizmet etmeye karar verir : Dünyadan bütün kötüleri temizleyip yeni dünyanın tanrısı olmak! Elma sever ölüm meleğimiz ryuk bunu duyduğunda kurulabilecek en mantıklı cümleyi kurar :
- Yani dünyadaki tek kötü sen olacaksın öyle mi?
Umarım hiç spoiler sevmeyenler için aşırıya gitmiyorumdur.
İşte bu noktada delikanlıların delikanlısı, dedektiflerin açık ara en zekisi, anime karakterlerinin en karizması, tatlı canavarı ve favori krakterim L girer diziye. Yagami Light gibi bir zeka ile sadece o başedebilecektir.
Ve burada duruyorum ki serinin tadı kaçmasın. Seri de bu iki harika karakterinin akıl oyunlarını konu alırken size bu animeyi yazanlara şaşırmaktan başka bir şans bırakmıyor. Her yeni bölümde heyecan hiç düşmüyor.
Bugün animeyle ilgisi olmayanlara bile sorsanız Death Note'u bilirler. Alanında bu derece başarılı olmuş nadir animelerdendir. 2007'de 6. Tokyo Anime Ödüllerinde en iyi tv serisi ödülünü kazanmıştır.
Hem bu yönden, hem de ilk animem olması açısından her açılış müziğini duyduğumda heyecanlanmamam imkansız :)
Not : L vur de vuralım, öl de ölelim!
Bölüm Sayısı : 37
2 - Lovely Complex ♥
![]()
Vee işte geliyoruz benim sanırım tüm hayatım boyunca favori animem olacak animeye. Death Note'u birinci sıraya koymam tamamen ilk izlediğim anime olmasından kaynaklı. Saygıdan yani.
Ama gönlümün birincisi kesinlikle Lovely Complex'tir. 15 civarı anime izlemiş biri olarak bundan daha fazla sevdiğim bir anime olmadı, olamaz :)
Efendim 170 cm lik esas kızımız Kouzimi Risa yaşıtlarından epeyce uzundur, esas oğlanımız Otani Atsushi ise maalesef yaşıtlarından daha kısadır. Otani ve Risa karakter olarak tamamen aynıdır. Aynı şeylere güler, aynı müzikleri dinler, hayata aynı pencereden bakarlar. Görünüşün en önemli yıllar olduğu ergenlik yıllarında ikisi de standartlar içinde yer alsalar kolayca aşkları başlayabilecekken bu durumlarından dolayı aşklarını bir türlü itiraf edemezler. İkisi de bu durumu kompleks yaparlar.
Bu iki çılgın karakter standartlara boyun mu eğecektir, yoksa aşkları uğruna bunun da üstesinden gelebilecekler midir?
![]()
Gelelim benim bu animeye neden bu kadar aşık olduğuma. Efendim bir kaç kere söylemiştim, ben hiç memnun olmadığım üzere 1.77 boyunda bir türk kadınıyım. Lisede Risa'nın yaşadıklarına o kadar yakın şeyler yaşadım ki animeyi izlerken onunla bütünleşmemem imkansızdı.
Bütün sınıfın sizden kısa olduğu bir öğrenim hayatında, hele de ergen ve hayatı çözmeye çalışır iken bir de bununla uğraşmak,düşünülenler, hissedilenler bu kadar güzel anlatılamazdı. Hep derim ben 30 yaşında bir ergenim diye. İşte bu anime de o ergeni her seferinde çok güzel besledi :)
Animenin konusu itibariyle torpil geçmem bir yana komedi kısmı gerçekten her bakış açısına hitap edecek kadar iyi. Anime dilini hiç bilmeyen biri dahi kahkahalarla gülebilir. Bu yüzden de ayrıca seviyorum. İzninizle biricik animeme torpil geçip biraz fazla caps koyacağım. :)
Bölüm Sayısı : 24
3 - Elfen Lied
Ahh Elfen Lied. Adını duyduğum anda aklıma o intihara meylettiren mükemmel giriş müziği gelir. Şu müzikle açılan bir animede, hangi ortamda bulunursanız bulunun üzerinize ağır bir demir kapı kapanmış gibi hissediyorsunuz.
Ki animenin konusu da zaten bu kadar depresif ve ağır.
İnsanların bir sonraki evrimi olduğuna inanılan Dicloniusların, normal insanlardan fiziksel olarak tek farkları iki boynuzlarıdır. Ayrıca bilimsel olarak vektör adı verilen bir güçleri vardır. Bu güç ise normal insanların göremediği 2 metre uzunluğundaki kollarıdır. Dicloniuslar eskiden beri bilim adamları tarafından, insanlık adına tehdit olarak görüldükleri için doğdukları anda öldürülmektedir. Adı Lucy olan bir Diclonius bir gün lablardan kaçmayı başarır fakat kaçarken başına aldığı kurşun darbeleriyle hafzasını kaybeder ve kişiliği bölünür.
O artık kimi zaman yukarıda gördüğünüz resimdeki, belki de dünyanın en masumu Nyuu, hafızasının yerine geldiği anlarda ise acımasız katil Lucy'dir. Bir gün iki kuzen Yuka ve Kouta, sadece "nyuu" diyebilen bu kızla deniz kenarında karşılaşır ve eve götürürler. Onunla yaşamaya başlarlar. Lucy ise zamanla geçmişine dair bazı şeyler hatırlamaya başlayacaktır.
Kısaca konu hatları böyle. Lucy ve Nyuu'nun geçişleri, geçmişi ve ne kadar kötü bir hayat sürdüğü kısmı animeyi böyle duygusal yapan. Anime orta ölçekte cinsellik ve bolca şiddet içeriyor onu da belirtmekte fayda var. İkinci kere izlemeye cesaret edemediğim kadar duygusal tek animeydi sanırım.
Bölüm Sayısı : 13,5
4 - Kaichou Wa Maid Sama
Bu, bu, bu çooook şirin bir anime bu :)
Esas kızımız Misaki Ayuzawa bu tarz animelerdeki mıy mıy kız karakterlerin aksine gözü kara, sert ve gururlu bir kızdır. Uzun süredir erkek lisesi olan Seiga lisesi son yıllarda kız öğrenci almasına rağmen erkek egemenliğinden kurtulamamıştır. Bunun üzerine yönetim gözü kara ayuzawayı okul konseyi başkanı yapar. Ayuzawa erkekleri adam etme ve okula daha çok kız öğrenci alma yolunda epey çaba sarfederken bir yandan da maddi durumu kötü olan 3 kişilik ailesine annesiyle birlikte bakabilmek için bir cosplaykafede garsonluk yapmaktadır.
Okulda sert mizacı ile tanınan Ayuzawa'nın en büyük korkusu okuldan herhangi birinin onu çalışırken o halde görmesidir. Ama ne yazık ki korkuları gerçekleşmekle kalmayacak, aksi gibi okulun en gözde, en yakışıklı casanovası Takumi Usui tarafından görülecektir.
Usui sahneye girdikten sonra kadınlar lütfen dikkat etsin. Romantik Usui'nin yaptıklarını gördükçe gerçek hayattaki erkekleri beğenmeyebilir, nefret edebilir, kendinizi Usuiiii diye ekranı severken bulabilirsiniz. Bu karakter kesinlikle gerçek olamayacak kadar romantik :)
![]()
Buradan sonra ip kopuyor, Ayuzawanın hırsının ve sert karakterinin Usui karşısında erim erim erimesi, yan karakterlerin neredeyse baş roller kadar sevilmesini sağlayacak komedisi ve tabi ki işleniş şekli bu animeyi aklımıza kazımaya yetiyor. Artık hangi sahnenin hangi bölümde olduğunu bilecek kadar ezberlediğimden açıp 1 dakika sevdiğim sahneyi izleyip kapatıyorum, öyle bağımlısı oldum.
Aslında animenin en sevdiğim özelliği klasik mıy mıy kız ile mıy mıy oğlanın lise maceralarını anlatan bin bir animeden çok farklı şekilde esas kızın sert, romantizmden uzak, esas erkeğin ise aşırı cesaretli ve romantik olması. Bu bile animeyi ciddiye almaya yetiyor.
Usuiiiiiiiiiiii ♥ (dayanamadım)
Bölüm Sayısı : 26
5 - Danshi Koukousei no Nichijou
Bu anime, animeler arasında absürd komedi dalında benden ödül alır. Gülerken gözümden yaş getiren nadir animelerden.
Bu yukarıda gördüğünüz 3 ergenin hiç kız arkadaşı olmamıştır. Kızlar ve onların dünyası bu 3 arkadaş için tamamen gizemli ve büyülü bir dünyadır. Bu dünyayı keşfetmek için bazen aşırıya kaçan hareketleri ve sınırsız hayal dünyaları beni benden aldı. En sevdiğim anime Lovely Complex'te bile bu kadar gülmemişimdir. O bakışları, mimiklerin çizimleri şahane :D
Not : Edebiyatçı kıza selam olsun!
Bölüm sayısı : 12
6 - Sekai-ichi Hatsukoi
Efendim öncelikle söyleyeyim bu anime Shounen-Ai türü. Shounen-Ai erkekler arasında aşkı anlatan anime türüdür. Cinsellik dozunun yükseldiği türüne ise Yaoi denir.
Ben Yaoi'nin de Shounen-Ai'nin de hastasıyım. En başta romantizm dozu sıradan animelere göre çok çok fazla. Normal bir animede kız ık mık aşkını itiraf edene, oğlan olanca odunluğuyla anlayana kadar 54568 bölüm geçerken Shounen-Ai lerde genelde bir taraf epeyce cüretkar oluyor.
Ben de topu topu 3 tane izledim ama hepsinde gördüğüm tek şey kadın-erkek ilişkisinin anlatıldığı animelerdeki gibi her şeyi belirsiz bırakılarak süründürmediğiydi.
Normal anime seyrinde genelde 3. ve 4. karakterler çiftin arasına girer ve iki taraftan biri istemem yan cebime koy tavrıyla o tarafa meyleder, neyse sonra toparlanır ve yine birbirine dönerler falan filan bir sürü gereksizlik. Ama Shounen-Ai lerde sadakat konusu hiç bu kadar dalgalı değildir. Aşıklar gözü kara, tutkulu ve kararlıdır. Tabi bir taraf daha fazla :)
Neyse tür hakkında kısa bilgiden sonra benim bu türdeki favorim Sekai-ichi Hatsukoi'yi övmeye başlayabilirim.
Efendim Onodera ve Takano-san (biz ona insan diyemiyoruz ♥) liseyi beraber okumuş arkadaşlardır. Lisede Onodera Takano-San'a aşkını itiraf etmiş fakat yanlış anlaşılmalar sonucu ayrılmışlardır. Onodera Takano-San'ı üzerinden yıllar geçse, hatta yüzünü dahi unutmaya başlasa bile ona karşı hissettiklerini unutamamıştır. Bir gün bir dergide editör olarak başlayacağını düşünürken kendini manga departmanında bulur. Ve kaderin güzel bir oyunuyla şefi Takano-San'dır.
Onodera Takano-San'ı tanımaz ama Takano-San onu hemen tanır. Artık Takano-San'ın tek amacı eski aşkı Onodera'ya tekrar "seni seviyorum" dedirtmektir.
Takano-San'ı bir japon seslendiriyor olamaz, gerçekten inanamıyorum bu kadar karizmatik ve tok bir sesin onlardan çıkacağına. Tam öpüştü öpüşecekler derken finali gösteren animelerden sonra Onodera'yı tuttuğu yerde öpen Takano-San ilaç gibi gelmişti. Hah dedim ya aşk böyle cesaretli olmalı. Bu nedenle Sekai-ichi Hatsukoi romantizmden erimek için birebir.
Bu arada anime aslında 3 ilişkiyi birden anlatıyor ama genelde bu çifti izliyoruz. Bence diğerleri çok gereksiz. Hatta diğer çiftlerin anlatıldığı bölümleri silip, 1. ve 2. sezondan güzel bir tek sezon çıkardım kendime :)
![]()
Bölüm sayısı : 24
7 - Junjou Romantica
Junjou Romantica da Sekai-ichi Hatsukoi gibi Shounen-Ai türünde bir anime.
Usami Akihiko, uzun süredir Takahashi Misaki'nin abisine aşıktır. Fakat aşkı karşılıksızdır hatta abisi arkadaşının ona aşık olduğunu yıllardır anlayamamıştır. Zaten eşcinsel değildir. Ve yakın zamanda da evlenmeye karar verdiğini açıklayınca onu teselli eden kişi Takahashi Misaki olacak ve bu olaydan sonra aslında Misaki ile ne kadar ortak yönleri olduğunu farkedecektir.
Misaki eşcinsel ilişkiyi başlarda asla normal görmemesine ve Akihiko'dan nefret etmesine rağmen zamanla o da duygularına karşı koyamayacaktır.
Sekai-ichi Hatsukoi'nin mangakasının yani aynı ekibin eseri olan Junjou Romantica yine Sekai-ichi Hatsukoi gibi 3 çiftin hikayesini anlatsa da esas çiftimiz bu. Ve ben yine bu animede de diğer çiftleri kırptım :)
Sekai-ichi Hatsukoi kadar derin ve anlamlı bir hikayesi olmasa da Junjou Romantica gelişimi ve kurgusuyla ve tabi ki bu tür animelerdeki kaçınılmaz romantizmiyle aklımdan çıkmayan animelerden.
İki animenin de 2. karakterlerindeki benzerliği farketmişsinizdir, neredeyse karıştırılacak düzeyde. Zaten iki animede de tek şikayetim buydu. Karakterler birbirine çok yakın çizilmiş. Saç ve göz renkleri olmasa imkanı yok ayıramazdım.
Bir de bu türün gizli hayranları var :D İzliyor ama söyleyemiyor kimseye utanıyor. Bir yıkamadık yıkılasıca tabularımızı.
Shounen-Ai leri genelde kadınlar izliyor biliyor musunuz?Romantizm dozundan dolayı izleyici kitlesinin çoğu kadın. Kawaiiiii (şirin) nidalarıyla ağzımız kulaklarımızda bambaşka alemlere uçuyoruz izledikçe. Bir de alt yazıları rahat bulsak. Bu konuda Heterophobia' ya teşekkürü borç bilirim. Piyasadakilerin çoğunu onlar çeviriyor.
Bu arada son 2 animede diğer ilişkilerden , animelerden ve çiftlerden "normal" olarak bahsetmemin sebebi kolay anlatım içindi. Pek kullanmamaya çalıştım gerçi. Yani normal algım o olduğundan değil. Hem kime göre, neye göre normal?
Bölüm sayısı : 24
8 - Sukitte ii na yo
En başta çizimleri, sonra kurgusuyla hayran kaldığım bir anime bu.
Kötü bir çocukluk geçirdiği için kimseye güvenmeyen ve insanlardan olabildiğince uzak duran Mei Tachibana bir gün çok zor bir durumda kalır ve birisini arayıp yardım istemesi gerekmektedir. Hiç istemese de bir gün önce telefonunu ısrarla kendisine veren okulun en popüler çocuğu Yamato Kurosawa'yı arar. Yamato Mei'yi şaşırtarak en hızlı şekilde orada olur ve onu kurtarır.
Bu olaydan sonra ikisinin de insanlar hakkındaki ön yargıları kırılmaya başlayacaktır.
Bu animede en hayran kaldığım olay Mei'nin psikolojisinin geçişlerle çok iyi şekilde anlatılması oldu.Bu kadar kırılgan birinin kendi çizdiği sınırlarını yine kendi yıkmasının ne kadar zor olduğunu ben kendi adıma çok iyi hissettim.
Neden bilmiyorum ama klasik okullu animelerinden farklı bir tat bıraktı bu anime ben de. Hüznünden dolayı belki de bilemiyorum.
Ama esas oğlanın saçına uyuz oldum uyuz. Ne güzel karakter yapmışsınız o nasıl saç :)
Bölüm sayısı : 13
9 - Tonari no Kaibutsu-kun
Esas kızımız Shizuku Mizutani sanırım anime dünyasında görüp görebileceğiniz en soğuk, en duygusuz kız karakterdir. Esas oğlanımız Yoshida Haru ise tam aksine kıpır kıpır, neşeli deli dolu tam yenmelik bir oğlandır. Ama maalesef sinirlendiği zaman bambaşka bir psikopata dönüşerek çevresine sürekli zarar vermektedir. Hatta bu yüzden okuldan uzaklaştırma almış,bırakma noktasına gelmiştir.
Bir gün öğretmeni Shizuku'dan Haru'ya ders notlarını götürmesini rica eder. Haru Shizuku'yu okula geri dönmek için ikna etmeye çalışan biri zannederek başta sinirli yüzünü gösterse de öyle olmadığını, Shizukunun Haru dahil dersleri dışında hiç bir şeyin umurunda olmadığını görünce ortaya şirin Haru çıkar.
Bana göre dizinin ana komedi unsuru Haru'nun bu geçişleridir. Bu iki kişi aynı karakter mi diye düşündürür her seferinde. Bu animede bir önceki gibi en başta çizimleriyle tatmin ediyor.
Gerisi malumunuz önce deli Haru aşık olur ama karşısında duvardan bozma Shizuku olunca işler bir türlü yolunda gitmez. Öyle bir noktaya geldim ki şu kızın ağzına kürekle vurasım geldi. İnsanda biraz duygu, bir fedakarlık hevesi olur yahu derslerim de derslerim. Şirinlik muskası Haruyu hiç haketmedi bence, hıh .
Gerçi öyle kötü bir sonla bitti ki, ne olduğunu anlayamadık. Tüm izleyenler eminim şok olmuştur.
2. sezon söylentileri var, umarım doğrudur da böylesine şahane bir anime o finale layık görülmemiştir.
10 - Kimi No Todoke
Allahım ne yapsam da bu animeyi nasıl anlatsam,kesinlikle izleyin diyemem çünkü çok ağır bölümler var, ben bile bunaldım bazen o derece. Ama şirinlikten ölecek neredeyse. Karakterler, diyaloglar, chibi tarzı çizimleri çok güzel. Chibi japoncada küçük anlamına gelir, animelerde komik ve eğlenceli sahnelerde kullanılır genellikle. Karakterlerin küçük hali alır sahneyi .
Şunun gibi :
Halka filmindeki Sadako'ya (adı batsın, korktuğum tek karakter) benzediği için herkesin korktuğu ve etrafında olurlarsa kötü şans getireceğini söyledikleri Kuronuma Sa"w"ako, aslında kendi içinde anime dünyasında görüp görebileceğiniz en utangaç karakterdir. Herkesten izole sürdürdüğü yaşamı yüzünden de bir günaydın demeye bile utanacak kadar özgüvenini yitirmiştir.
Bu noktada klasik olarak okulun popüler çocuğu onu farkeder ve arkadaş olmaya çalışır, zamanla ikisi de aşık olurlar ve bizim bitmek bilmeyen çilemiz başlar.
Zaten utangaç olan Sawako duyguların etkisiyle iyice kitlenir kalır. Hadi şimdi, hadi şimdi derken, bunlar duygularını itiraf edene kadar dilsiz dile gelir, sağır duymaya başlar, serdar ortaç mantıklı cümlelerle şarkı yazar, Ankarada keçiören metrosu biter yemin ederim öyle bir sabır imtihanı.
Kötülemiş gibi oldum ama romantizm seven bünye katlanıyor işte hepsine, hele de karakterler böylesine şirin olunca. :)
Romantizm sevmeyenler için pek sevilecek türden değil, komedi dozu ise tatmin edici.
Bölüm Sayısı : 37
11 - Kimi To Boku (Bonus)
Efendim bu anime aynı Danshi Koukousei no Nichijou gibi günlük hayattan kesitler sunan bir anime. Bu tür animelerde süregelen bir konu vardır fakat genelde günlük hayattaki farklı konuları ele alırlar. Bu türün benim gibi seveni de çoktur, nefret edeni de.
Bu sefer 5 kafadarımız var. Yakışıklı ikizler Yuuta ve Yuuki Asaba, kadınsı Shun Matsuoka, sınıf başkanı Kaname Tsukahara ve grubun en matrak elemanı Chizuru Tachibana.
Komedisi bol fakat sakin bir anime. Öyle aksiyon arayanlara göre değil. En kötü yanı ise çoğu animede karşılaştığımız gibi kötü final. Artık o kadar çok hayal kırıklığı yaşıyorum ki animede final için heyecanlanmamayı öğrendim. Sonu için izlemeyince daha çok keyif alıyorum.
Yuuta ve Yuuki'nin sürekli karıştırılması ve birbirlerine olan aşırı bağlılıkları, Shun Matsuoka'nın aşırı naif olması ve arkadaşlarının böyle olması hakkındaki yorumları, Kaname Tsukahara'nın cool takılmaya çalışması ama ne yaparsa yapsın Yuuta tarafından sinirlendirilmesi ve son olarak Chizuru Tachibana'nın bitmek bilmeyen enerjisi, soruları ve çocuk halleri. Sırf bu elemanı konu alsalardı gene izlerdim.
Ha bir de kedileri. Kediler kediler kediler her yerdeler allahım her hallerini çizmişler öyle şirindi ki :D
Dizideki kavgayı, romantizmi ve diğer duyguları kediler üzerinden anlatmaları zaten sevmem için yeterli bir sebep :)
Bölüm Sayısı : 26
Evet benim ilk 11'im ( :D ) böyle. Bir baktım da aslında ne kadar az anime izlemişim, toplasan 20-25 çıkar diyordum neden böyle hissettim bilemiyorum :)
Ama bu kendimi bir otaku gibi hissetmeme engel değil. Aslında otakular genelde manga da severler ama ben mangalara çok uzağım. Normalde çizgi-roman çok severim ama konu animeler olduğunda manga çok cansız kalıyor yanında. Animesini izlediğim bir serinin mangasını okumak gelmiyor içimden.
Bu arada manga animelerin çizgi-roman hali oluyor.
Kalanları ise fikir vermesi için kısaca değerlendireceğim. Konuları anlatmayacağım, başlıklara tıklayarak okuyabilirsiniz.
Ore no Kanojo to Osananajimi ga Shuraba Sugiru
İzleseniz de, izlemeseniz de olur bir anime. Çok iyi başladığı halde kötü devam etti. Bir erkeği paylaşamayan 3 kızın hikayesi.
Toradora
Bu animeye çok çok çok kızgınım. Farklı konusu ile inanılmaz güzel başladı. Sonlara doğru e hadi artık derken araya bir sürü saçma sapan uzatma soktular, sonrada bir bölümde bağlayıp bitirdiler. Öyle olmasa bende ki yeri çok daha farklı olacaktı. Ama izlenmeli yine de (^_^)
Itazura Na Kiss
Hah geldik şimdi dünyanın en saçma, en rezil animesine. Yahu ben ki gökkuşağında yaşamak isteyen, animeleri ve o hayal dünyasını bu yüzden sevmiş, anime izleyince pamuk kıvamına gelen bir insanım.
Bu nasıl bir animedir ki izlediğim anda elektrik süpürgesi görmüş kediye döndüm.
Efendim bir hatun var, ya da önce şöyle diyeyim bir okul var ki insanlar ders notlarına göre sınıflara ayrılmış. Bir nevi akıllı - aptal diye ayrılmışlar. Böyle bir okul ayrı bir eleştiri konusu iken oraya gelemeden daha beter işler dönüyor animede.
Akıllılar A sınıfında notlar düştükçe alfabe ilerliyor. F sınıfından bir kız A sınıfındaki okulun en akıllı, en yakışıklı çocuğuna aşık oluyor. Tamam olsun, olabilir. Sonra bir şekilde bunu itiraf ediyor, yolları kesişiyor ve çocuk ilk andan itibaren kıza etmediği hakareti bırakmıyor, kesinlikle ilgilenmediğini, aptal kızlardan hoşlanmadığını söylüyor. Kız ısrarla bunun peşinde. Sonra onca hakarete rağmen bunlar evleniyor falan filan adam hala kıza köpeği muamelesi yapıyor. Ve bunu şahane bir aşk hikayesi diye anlatıyorlar bize ayyy çıldırıciiim. Atlaya atlaya bitirdim sırf meraktan. Zaten anime resmi bile anlatıyor her şeyi.
Bir ton da hayranı var yalnız az buz değil şaşıra şaşıra okudum yorumları. Hatta dizisi bile var playfull kiss diye. İnsanlar aşkı ne zannediyor bilmiyorum ki.
Neyse çok kafa ütüledim kısaca bu animeyi dünyanın en anti-feminist animesi ilan ediyorum. Adını bile duymak istemiyorum. Rezalet.
Neden animeleri bu kadar seviyorum?
Sevgili blog alemi animeler yalandır yalan. Ama bir yandan hayatın ta kendisidir. Mesela :
Toradora / 20. Bölüm
Hiçbir lisede okulun en yakışıklı çocuğu elinin altında bir sürü lolita varken o köşede ağlayan sessiz kızla ilgilenmez. Ergendir çünkü. Kimisi büyüyünce de ergen kalır o ayrı.
Çoğu zaman zor durumda biri o parayı bulamaz ve daha kötü duruma düşer, hiçbir arkadaşı al bütün birikimimi rahatlayınca ödersin demez.
Gerçek hayatta çoğu kişi düşmanı olarak gördüğü birinin karşısında hatalı davrandığını kabul edip özür dilemez.
Çoğu kişi (koyun) başkalarının ne dediğinin önemsemeden kendi doğrularının peşinden koşmaz, çoğunluk ne yöne giderse korkudan o yöne meyleder.
Ha bir de istisnalar tabi ki kaideyi bozmaz.
Şimdi gidiyoruz, çalışıyoruz, arkadaşlıklar kuruyoruz, bu sahte dünyaya adapte olmaya çalışıyoruz. Bir sürü sahte yüz, kurnaz bakış, dedikodu, yalan, bencillik, empati yoksunluğu.
Böyle bir dünya mı daha çekici yoksa anime dünyası mı? :)
İşte böyle böyle asosyal oluyor otakular. Ben henüz arkadaşsızlık aşamasındayım devamı gelmez umarım.
Yav manyak mıyım neyim animelerden geldiğim noktaya bak sosyal tespite doğru gidiyorum farketmesem. Son bölümleri yazarken Cengiz Kurtoğlu dinliyordum onun etkisi oldu sanırım hahahaha :D
Sırada bekleyen animelerimi de yazacaktım ama vazgeçtim, çok uzadı post. Artık her bitirdiğimde post yapacağım sıcağı sıcağına daha sağlıklı ve kaliteli değerlendirmeler yapabilirim sanırım.
Benden çok daha gelişmiş bir otaku tarafından hazırlanmış aşağıdaki videoyu koymak istiyorum postun sonuna. Animeler ilginizi çektiyse ve türleri hakkında bilgi almak istiyorsanız bu video şahane bir kaynak. Hazırlayan arkadaşa buradan da teşekkür ediyorum.
Otakular, anime severler bana ulaşınız, bana yanaşınız, deli muamelesi görmekten sıkıldım konuşacak birileri lazım, anime tavsiyesi lazım. Şaka bir yana etrafınızdaki tüm otakuları bana yönlendiriniz efendim, hevesle bekliyorum o özel insanları.
Bir de anime dünyası ergenlerin tekelinde maalesef. İzleyicilerin %70 i 18 yaş altı. Bu yüzden anime grupları ergen esprilerinden geçilmiyor. Hem bununla savaşmak, hem de unutmak istemediğim sahneleri kaydetmek adına tumblr'da anime replikleri sayfası açtım. Şurada : http://www.tumblr.com/blog/animereplikleri
Yazmayı bıraktığımda facebook sayfamı filan da kapatmıştım, tekrar açtım. Yazılarıma sosyal ağlardan ulaşmak ve günlük paylaşımları görmek isterseniz şuradalar;
Dürüst not : Anime isimlerinin çoğunu kopyala-yapıştır yaptım, ezberleyemiyorum şunları otakuların yüz karasıyım (^_^')
Son olarak ne diyoruz?
Şimdilik otaku pontiden bu kadar. Sanırım yazdığım en uzun post oldu, sonuna kadar okuyan evliya sabırlılara herhangi bir ikramda bulunamadığım için bayramda tatlısı olmayan ev hanımı kadar mahcubum :3
Hepinize sevgiler, özellikle otakulara ♥
Uyarı : İş bu post epey uzun olacaktır ve anime sevmeyenleri ya da sevmeyecekleri sıkabilir, bunaltabilir hatta "ne anlatıyor bu deli?" dedirtebilir.
Ama diğer bir ihtimalle yazının bitiminde kendinizi post başlığındaki cümleyi kurarken bulabilirsiniz. Demedi demeyiniz.
Öncelikle konuyla uzaktan yakından alakası olmayanlar için anime nedir onu bir açıklayayım. Efendim animeye kabaca japon çizgi filmi diyebiliriz. Ama animeye çizgi film diyenleri de boğmak isteriz onu da söyleyeyim.
Hani herkesin illa ki bildiği 2 örneği olan tsubasa ve pokemon var ya, hah işte onlar anime. Ama tabi ki günümüzde animelerin geldiği noktayla bu örneklerin ilgisi yok. Yine de pikachu'yu severiz :)
Gelelim otaku'ya. Otaku nedir?
Otaku demek hayat demek, otaku demek can demek, hayal demek, renk demektir. Otaku demek en mutsuz anında neşelenmek, en mutlu anında hüzünlenmek demektir. Ben heyecandan anlatamadım, viki anlatsın ;
Kelime anlamları o-taku: sizin-eviniz veya otaku: Fanatik, Bağımlı şeklinde kullanılır. Anime Otaku şeklinde kullanıldığında: hayatını animelere adamış kişi anlamını çağrıştırır, özelliklede anime memleketi japonyadan çıkan bir kelime olduğu için günümüzde Anime otakulara sadece otaku denir. Çağımızda bu kelime evrim geçirip herhangi bir şeye(anime,manga)hayatını adamış, aşırı derecede hayranlık duyan, kişilere ya da antisosyal ve kendine özgü sebeplerden ötürü evden çıkamaya korkan bu yüzden değişik bağımlılıkları olan(kolleksiyonculuk,arşivcilik)kişiler için kullanılmaktadır.Sonuç olarak bu terim kullanılma şekline, kullanıldığı yere ve kullanan kişiye göre değişmektedir.
Ben de şimdi okuyunca ne biçim bir şeymişiz dedim ama tabi ki bütün hatlarıyla böyle değiliz. Dışarı çıkan, sosyalleşen, çalışan normal insanız yani. Bizim otakuluğumuz animelere olan aşkımız, bağımlılığımızdan. Hoş bütün gün evde anime izleyerek bir ömür tüketebilitem (yuh) var gerçi.
Bu postta kalbime taht kuran ilk 10 animeyi (kurmayanı yok çünkü) kendi bakış açımdan anlatacağım. Kalanları da kısaca yorumlayacağım anime severlere fikir olması açısından. Ben kendi adıma anime tavsiyesi almayı çok seviyorum çünkü.
Beni bu tatlı belaya o efsane anime ile başladım. Zaten animasyon sever biri olarak bu dünya hiçte yabancı gelmedi bana. Başladığım animenin kalitesi o kadar yüksekti ki o günden sonra diğer animelerle devam edebildiğim için şanslı sayıyorum kendimi. O yapımdan sonra hiç birini beğenmeyebilirdim çünkü. İşte kurgusuyla, müziğiyle, karakteriyle öyle şahane bir animeydi o. Tabi ki Death Note'dan bahsediyorum. Death Note'dan başlayıp bu güne kadar izlediğim hemen hemen bütün animeleri, kalbime kazınanları veya ölümüne tiksindiklerimi (sadece 1 tane var) yazacağım.
Detaylarla sıkmamak adına başlıklarda aradığım her animeyi bulduğum şahane site Turk Anime'nin linkini vereceğim. Detaylarını merak edenler orayı inceleyebilir. Yazılar bir miktar spoiler içerebilir ama emin olun zararsızdır.
1 - Death Note
Death Note (Ölüm Defteri) cehennemde sıkılan bir ölüm meleğinin (Ryuk) içine adı yazılanların öldüğü ölüm defterini kasten dünyaya düşürmesini ve devamında gelişen olayları konu alır. Defter zeki lise öğrencisi Yagami Light'ın eline geçer. Defterde bütün kullanım kuralları yazılıdır. Yagami Light tabi ki her normal insan gibi defterin gerçek olduğuna inanmaz ve kötü bir şaka olduğunu düşünür.
Fakat gerçek olduğunu kendi gözleriyle gördüğünde bizde ki liselilerin yapacağı gibi sevmediği öğretmenleri, arkadaşlarını öldürmek, ne bileyim eski sevgilinin yeni sevgilisini toprağa gömmek yerine ( :D ) çok daha şahane bir amaca hizmet etmeye karar verir : Dünyadan bütün kötüleri temizleyip yeni dünyanın tanrısı olmak! Elma sever ölüm meleğimiz ryuk bunu duyduğunda kurulabilecek en mantıklı cümleyi kurar :
- Yani dünyadaki tek kötü sen olacaksın öyle mi?
Umarım hiç spoiler sevmeyenler için aşırıya gitmiyorumdur.
İşte bu noktada delikanlıların delikanlısı, dedektiflerin açık ara en zekisi, anime karakterlerinin en karizması, tatlı canavarı ve favori krakterim L girer diziye. Yagami Light gibi bir zeka ile sadece o başedebilecektir.
Ve burada duruyorum ki serinin tadı kaçmasın. Seri de bu iki harika karakterinin akıl oyunlarını konu alırken size bu animeyi yazanlara şaşırmaktan başka bir şans bırakmıyor. Her yeni bölümde heyecan hiç düşmüyor.
Bugün animeyle ilgisi olmayanlara bile sorsanız Death Note'u bilirler. Alanında bu derece başarılı olmuş nadir animelerdendir. 2007'de 6. Tokyo Anime Ödüllerinde en iyi tv serisi ödülünü kazanmıştır.
Hem bu yönden, hem de ilk animem olması açısından her açılış müziğini duyduğumda heyecanlanmamam imkansız :)
Not : L vur de vuralım, öl de ölelim!
Bölüm Sayısı : 37
2 - Lovely Complex ♥

Vee işte geliyoruz benim sanırım tüm hayatım boyunca favori animem olacak animeye. Death Note'u birinci sıraya koymam tamamen ilk izlediğim anime olmasından kaynaklı. Saygıdan yani.
Ama gönlümün birincisi kesinlikle Lovely Complex'tir. 15 civarı anime izlemiş biri olarak bundan daha fazla sevdiğim bir anime olmadı, olamaz :)
Efendim 170 cm lik esas kızımız Kouzimi Risa yaşıtlarından epeyce uzundur, esas oğlanımız Otani Atsushi ise maalesef yaşıtlarından daha kısadır. Otani ve Risa karakter olarak tamamen aynıdır. Aynı şeylere güler, aynı müzikleri dinler, hayata aynı pencereden bakarlar. Görünüşün en önemli yıllar olduğu ergenlik yıllarında ikisi de standartlar içinde yer alsalar kolayca aşkları başlayabilecekken bu durumlarından dolayı aşklarını bir türlü itiraf edemezler. İkisi de bu durumu kompleks yaparlar.
Bu iki çılgın karakter standartlara boyun mu eğecektir, yoksa aşkları uğruna bunun da üstesinden gelebilecekler midir?

Gelelim benim bu animeye neden bu kadar aşık olduğuma. Efendim bir kaç kere söylemiştim, ben hiç memnun olmadığım üzere 1.77 boyunda bir türk kadınıyım. Lisede Risa'nın yaşadıklarına o kadar yakın şeyler yaşadım ki animeyi izlerken onunla bütünleşmemem imkansızdı.
Bütün sınıfın sizden kısa olduğu bir öğrenim hayatında, hele de ergen ve hayatı çözmeye çalışır iken bir de bununla uğraşmak,düşünülenler, hissedilenler bu kadar güzel anlatılamazdı. Hep derim ben 30 yaşında bir ergenim diye. İşte bu anime de o ergeni her seferinde çok güzel besledi :)
Animenin konusu itibariyle torpil geçmem bir yana komedi kısmı gerçekten her bakış açısına hitap edecek kadar iyi. Anime dilini hiç bilmeyen biri dahi kahkahalarla gülebilir. Bu yüzden de ayrıca seviyorum. İzninizle biricik animeme torpil geçip biraz fazla caps koyacağım. :)
Bölüm Sayısı : 24
3 - Elfen Lied
Ahh Elfen Lied. Adını duyduğum anda aklıma o intihara meylettiren mükemmel giriş müziği gelir. Şu müzikle açılan bir animede, hangi ortamda bulunursanız bulunun üzerinize ağır bir demir kapı kapanmış gibi hissediyorsunuz.
Ki animenin konusu da zaten bu kadar depresif ve ağır.
İnsanların bir sonraki evrimi olduğuna inanılan Dicloniusların, normal insanlardan fiziksel olarak tek farkları iki boynuzlarıdır. Ayrıca bilimsel olarak vektör adı verilen bir güçleri vardır. Bu güç ise normal insanların göremediği 2 metre uzunluğundaki kollarıdır. Dicloniuslar eskiden beri bilim adamları tarafından, insanlık adına tehdit olarak görüldükleri için doğdukları anda öldürülmektedir. Adı Lucy olan bir Diclonius bir gün lablardan kaçmayı başarır fakat kaçarken başına aldığı kurşun darbeleriyle hafzasını kaybeder ve kişiliği bölünür.
O artık kimi zaman yukarıda gördüğünüz resimdeki, belki de dünyanın en masumu Nyuu, hafızasının yerine geldiği anlarda ise acımasız katil Lucy'dir. Bir gün iki kuzen Yuka ve Kouta, sadece "nyuu" diyebilen bu kızla deniz kenarında karşılaşır ve eve götürürler. Onunla yaşamaya başlarlar. Lucy ise zamanla geçmişine dair bazı şeyler hatırlamaya başlayacaktır.
Kısaca konu hatları böyle. Lucy ve Nyuu'nun geçişleri, geçmişi ve ne kadar kötü bir hayat sürdüğü kısmı animeyi böyle duygusal yapan. Anime orta ölçekte cinsellik ve bolca şiddet içeriyor onu da belirtmekte fayda var. İkinci kere izlemeye cesaret edemediğim kadar duygusal tek animeydi sanırım.
Bölüm Sayısı : 13,5
4 - Kaichou Wa Maid Sama
Bu, bu, bu çooook şirin bir anime bu :)
Esas kızımız Misaki Ayuzawa bu tarz animelerdeki mıy mıy kız karakterlerin aksine gözü kara, sert ve gururlu bir kızdır. Uzun süredir erkek lisesi olan Seiga lisesi son yıllarda kız öğrenci almasına rağmen erkek egemenliğinden kurtulamamıştır. Bunun üzerine yönetim gözü kara ayuzawayı okul konseyi başkanı yapar. Ayuzawa erkekleri adam etme ve okula daha çok kız öğrenci alma yolunda epey çaba sarfederken bir yandan da maddi durumu kötü olan 3 kişilik ailesine annesiyle birlikte bakabilmek için bir cosplaykafede garsonluk yapmaktadır.
Okulda sert mizacı ile tanınan Ayuzawa'nın en büyük korkusu okuldan herhangi birinin onu çalışırken o halde görmesidir. Ama ne yazık ki korkuları gerçekleşmekle kalmayacak, aksi gibi okulun en gözde, en yakışıklı casanovası Takumi Usui tarafından görülecektir.
Usui sahneye girdikten sonra kadınlar lütfen dikkat etsin. Romantik Usui'nin yaptıklarını gördükçe gerçek hayattaki erkekleri beğenmeyebilir, nefret edebilir, kendinizi Usuiiii diye ekranı severken bulabilirsiniz. Bu karakter kesinlikle gerçek olamayacak kadar romantik :)

Buradan sonra ip kopuyor, Ayuzawanın hırsının ve sert karakterinin Usui karşısında erim erim erimesi, yan karakterlerin neredeyse baş roller kadar sevilmesini sağlayacak komedisi ve tabi ki işleniş şekli bu animeyi aklımıza kazımaya yetiyor. Artık hangi sahnenin hangi bölümde olduğunu bilecek kadar ezberlediğimden açıp 1 dakika sevdiğim sahneyi izleyip kapatıyorum, öyle bağımlısı oldum.
Aslında animenin en sevdiğim özelliği klasik mıy mıy kız ile mıy mıy oğlanın lise maceralarını anlatan bin bir animeden çok farklı şekilde esas kızın sert, romantizmden uzak, esas erkeğin ise aşırı cesaretli ve romantik olması. Bu bile animeyi ciddiye almaya yetiyor.
Usuiiiiiiiiiiii ♥ (dayanamadım)
Bölüm Sayısı : 26
5 - Danshi Koukousei no Nichijou
Bu anime, animeler arasında absürd komedi dalında benden ödül alır. Gülerken gözümden yaş getiren nadir animelerden.
Bu yukarıda gördüğünüz 3 ergenin hiç kız arkadaşı olmamıştır. Kızlar ve onların dünyası bu 3 arkadaş için tamamen gizemli ve büyülü bir dünyadır. Bu dünyayı keşfetmek için bazen aşırıya kaçan hareketleri ve sınırsız hayal dünyaları beni benden aldı. En sevdiğim anime Lovely Complex'te bile bu kadar gülmemişimdir. O bakışları, mimiklerin çizimleri şahane :D
Not : Edebiyatçı kıza selam olsun!
Bölüm sayısı : 12
6 - Sekai-ichi Hatsukoi
Efendim öncelikle söyleyeyim bu anime Shounen-Ai türü. Shounen-Ai erkekler arasında aşkı anlatan anime türüdür. Cinsellik dozunun yükseldiği türüne ise Yaoi denir.
Ben Yaoi'nin de Shounen-Ai'nin de hastasıyım. En başta romantizm dozu sıradan animelere göre çok çok fazla. Normal bir animede kız ık mık aşkını itiraf edene, oğlan olanca odunluğuyla anlayana kadar 54568 bölüm geçerken Shounen-Ai lerde genelde bir taraf epeyce cüretkar oluyor.
Ben de topu topu 3 tane izledim ama hepsinde gördüğüm tek şey kadın-erkek ilişkisinin anlatıldığı animelerdeki gibi her şeyi belirsiz bırakılarak süründürmediğiydi.
Normal anime seyrinde genelde 3. ve 4. karakterler çiftin arasına girer ve iki taraftan biri istemem yan cebime koy tavrıyla o tarafa meyleder, neyse sonra toparlanır ve yine birbirine dönerler falan filan bir sürü gereksizlik. Ama Shounen-Ai lerde sadakat konusu hiç bu kadar dalgalı değildir. Aşıklar gözü kara, tutkulu ve kararlıdır. Tabi bir taraf daha fazla :)
Neyse tür hakkında kısa bilgiden sonra benim bu türdeki favorim Sekai-ichi Hatsukoi'yi övmeye başlayabilirim.
Efendim Onodera ve Takano-san (biz ona insan diyemiyoruz ♥) liseyi beraber okumuş arkadaşlardır. Lisede Onodera Takano-San'a aşkını itiraf etmiş fakat yanlış anlaşılmalar sonucu ayrılmışlardır. Onodera Takano-San'ı üzerinden yıllar geçse, hatta yüzünü dahi unutmaya başlasa bile ona karşı hissettiklerini unutamamıştır. Bir gün bir dergide editör olarak başlayacağını düşünürken kendini manga departmanında bulur. Ve kaderin güzel bir oyunuyla şefi Takano-San'dır.
Onodera Takano-San'ı tanımaz ama Takano-San onu hemen tanır. Artık Takano-San'ın tek amacı eski aşkı Onodera'ya tekrar "seni seviyorum" dedirtmektir.
Takano-San'ı bir japon seslendiriyor olamaz, gerçekten inanamıyorum bu kadar karizmatik ve tok bir sesin onlardan çıkacağına. Tam öpüştü öpüşecekler derken finali gösteren animelerden sonra Onodera'yı tuttuğu yerde öpen Takano-San ilaç gibi gelmişti. Hah dedim ya aşk böyle cesaretli olmalı. Bu nedenle Sekai-ichi Hatsukoi romantizmden erimek için birebir.
Bu arada anime aslında 3 ilişkiyi birden anlatıyor ama genelde bu çifti izliyoruz. Bence diğerleri çok gereksiz. Hatta diğer çiftlerin anlatıldığı bölümleri silip, 1. ve 2. sezondan güzel bir tek sezon çıkardım kendime :)

Bölüm sayısı : 24
7 - Junjou Romantica
Junjou Romantica da Sekai-ichi Hatsukoi gibi Shounen-Ai türünde bir anime.
Usami Akihiko, uzun süredir Takahashi Misaki'nin abisine aşıktır. Fakat aşkı karşılıksızdır hatta abisi arkadaşının ona aşık olduğunu yıllardır anlayamamıştır. Zaten eşcinsel değildir. Ve yakın zamanda da evlenmeye karar verdiğini açıklayınca onu teselli eden kişi Takahashi Misaki olacak ve bu olaydan sonra aslında Misaki ile ne kadar ortak yönleri olduğunu farkedecektir.
Misaki eşcinsel ilişkiyi başlarda asla normal görmemesine ve Akihiko'dan nefret etmesine rağmen zamanla o da duygularına karşı koyamayacaktır.
Sekai-ichi Hatsukoi'nin mangakasının yani aynı ekibin eseri olan Junjou Romantica yine Sekai-ichi Hatsukoi gibi 3 çiftin hikayesini anlatsa da esas çiftimiz bu. Ve ben yine bu animede de diğer çiftleri kırptım :)
Sekai-ichi Hatsukoi kadar derin ve anlamlı bir hikayesi olmasa da Junjou Romantica gelişimi ve kurgusuyla ve tabi ki bu tür animelerdeki kaçınılmaz romantizmiyle aklımdan çıkmayan animelerden.
İki animenin de 2. karakterlerindeki benzerliği farketmişsinizdir, neredeyse karıştırılacak düzeyde. Zaten iki animede de tek şikayetim buydu. Karakterler birbirine çok yakın çizilmiş. Saç ve göz renkleri olmasa imkanı yok ayıramazdım.
Bir de bu türün gizli hayranları var :D İzliyor ama söyleyemiyor kimseye utanıyor. Bir yıkamadık yıkılasıca tabularımızı.
Shounen-Ai leri genelde kadınlar izliyor biliyor musunuz?Romantizm dozundan dolayı izleyici kitlesinin çoğu kadın. Kawaiiiii (şirin) nidalarıyla ağzımız kulaklarımızda bambaşka alemlere uçuyoruz izledikçe. Bir de alt yazıları rahat bulsak. Bu konuda Heterophobia' ya teşekkürü borç bilirim. Piyasadakilerin çoğunu onlar çeviriyor.
Bu arada son 2 animede diğer ilişkilerden , animelerden ve çiftlerden "normal" olarak bahsetmemin sebebi kolay anlatım içindi. Pek kullanmamaya çalıştım gerçi. Yani normal algım o olduğundan değil. Hem kime göre, neye göre normal?
Bölüm sayısı : 24
8 - Sukitte ii na yo
En başta çizimleri, sonra kurgusuyla hayran kaldığım bir anime bu.
Kötü bir çocukluk geçirdiği için kimseye güvenmeyen ve insanlardan olabildiğince uzak duran Mei Tachibana bir gün çok zor bir durumda kalır ve birisini arayıp yardım istemesi gerekmektedir. Hiç istemese de bir gün önce telefonunu ısrarla kendisine veren okulun en popüler çocuğu Yamato Kurosawa'yı arar. Yamato Mei'yi şaşırtarak en hızlı şekilde orada olur ve onu kurtarır.
Bu olaydan sonra ikisinin de insanlar hakkındaki ön yargıları kırılmaya başlayacaktır.
Bu animede en hayran kaldığım olay Mei'nin psikolojisinin geçişlerle çok iyi şekilde anlatılması oldu.Bu kadar kırılgan birinin kendi çizdiği sınırlarını yine kendi yıkmasının ne kadar zor olduğunu ben kendi adıma çok iyi hissettim.
Neden bilmiyorum ama klasik okullu animelerinden farklı bir tat bıraktı bu anime ben de. Hüznünden dolayı belki de bilemiyorum.
Ama esas oğlanın saçına uyuz oldum uyuz. Ne güzel karakter yapmışsınız o nasıl saç :)
Bölüm sayısı : 13
9 - Tonari no Kaibutsu-kun
Esas kızımız Shizuku Mizutani sanırım anime dünyasında görüp görebileceğiniz en soğuk, en duygusuz kız karakterdir. Esas oğlanımız Yoshida Haru ise tam aksine kıpır kıpır, neşeli deli dolu tam yenmelik bir oğlandır. Ama maalesef sinirlendiği zaman bambaşka bir psikopata dönüşerek çevresine sürekli zarar vermektedir. Hatta bu yüzden okuldan uzaklaştırma almış,bırakma noktasına gelmiştir.
Bir gün öğretmeni Shizuku'dan Haru'ya ders notlarını götürmesini rica eder. Haru Shizuku'yu okula geri dönmek için ikna etmeye çalışan biri zannederek başta sinirli yüzünü gösterse de öyle olmadığını, Shizukunun Haru dahil dersleri dışında hiç bir şeyin umurunda olmadığını görünce ortaya şirin Haru çıkar.
Bana göre dizinin ana komedi unsuru Haru'nun bu geçişleridir. Bu iki kişi aynı karakter mi diye düşündürür her seferinde. Bu animede bir önceki gibi en başta çizimleriyle tatmin ediyor.
Gerisi malumunuz önce deli Haru aşık olur ama karşısında duvardan bozma Shizuku olunca işler bir türlü yolunda gitmez. Öyle bir noktaya geldim ki şu kızın ağzına kürekle vurasım geldi. İnsanda biraz duygu, bir fedakarlık hevesi olur yahu derslerim de derslerim. Şirinlik muskası Haruyu hiç haketmedi bence, hıh .
Gerçi öyle kötü bir sonla bitti ki, ne olduğunu anlayamadık. Tüm izleyenler eminim şok olmuştur.
2. sezon söylentileri var, umarım doğrudur da böylesine şahane bir anime o finale layık görülmemiştir.
Bölüm sayısı : 13
10 - Kimi No Todoke
Allahım ne yapsam da bu animeyi nasıl anlatsam,kesinlikle izleyin diyemem çünkü çok ağır bölümler var, ben bile bunaldım bazen o derece. Ama şirinlikten ölecek neredeyse. Karakterler, diyaloglar, chibi tarzı çizimleri çok güzel. Chibi japoncada küçük anlamına gelir, animelerde komik ve eğlenceli sahnelerde kullanılır genellikle. Karakterlerin küçük hali alır sahneyi .
Şunun gibi :
Halka filmindeki Sadako'ya (adı batsın, korktuğum tek karakter) benzediği için herkesin korktuğu ve etrafında olurlarsa kötü şans getireceğini söyledikleri Kuronuma Sa"w"ako, aslında kendi içinde anime dünyasında görüp görebileceğiniz en utangaç karakterdir. Herkesten izole sürdürdüğü yaşamı yüzünden de bir günaydın demeye bile utanacak kadar özgüvenini yitirmiştir.
Bu noktada klasik olarak okulun popüler çocuğu onu farkeder ve arkadaş olmaya çalışır, zamanla ikisi de aşık olurlar ve bizim bitmek bilmeyen çilemiz başlar.
Zaten utangaç olan Sawako duyguların etkisiyle iyice kitlenir kalır. Hadi şimdi, hadi şimdi derken, bunlar duygularını itiraf edene kadar dilsiz dile gelir, sağır duymaya başlar, serdar ortaç mantıklı cümlelerle şarkı yazar, Ankarada keçiören metrosu biter yemin ederim öyle bir sabır imtihanı.
Kötülemiş gibi oldum ama romantizm seven bünye katlanıyor işte hepsine, hele de karakterler böylesine şirin olunca. :)
Romantizm sevmeyenler için pek sevilecek türden değil, komedi dozu ise tatmin edici.
Bölüm Sayısı : 37
11 - Kimi To Boku (Bonus)
Efendim bu anime aynı Danshi Koukousei no Nichijou gibi günlük hayattan kesitler sunan bir anime. Bu tür animelerde süregelen bir konu vardır fakat genelde günlük hayattaki farklı konuları ele alırlar. Bu türün benim gibi seveni de çoktur, nefret edeni de.
Bu sefer 5 kafadarımız var. Yakışıklı ikizler Yuuta ve Yuuki Asaba, kadınsı Shun Matsuoka, sınıf başkanı Kaname Tsukahara ve grubun en matrak elemanı Chizuru Tachibana.
Komedisi bol fakat sakin bir anime. Öyle aksiyon arayanlara göre değil. En kötü yanı ise çoğu animede karşılaştığımız gibi kötü final. Artık o kadar çok hayal kırıklığı yaşıyorum ki animede final için heyecanlanmamayı öğrendim. Sonu için izlemeyince daha çok keyif alıyorum.
Yuuta ve Yuuki'nin sürekli karıştırılması ve birbirlerine olan aşırı bağlılıkları, Shun Matsuoka'nın aşırı naif olması ve arkadaşlarının böyle olması hakkındaki yorumları, Kaname Tsukahara'nın cool takılmaya çalışması ama ne yaparsa yapsın Yuuta tarafından sinirlendirilmesi ve son olarak Chizuru Tachibana'nın bitmek bilmeyen enerjisi, soruları ve çocuk halleri. Sırf bu elemanı konu alsalardı gene izlerdim.
Ha bir de kedileri. Kediler kediler kediler her yerdeler allahım her hallerini çizmişler öyle şirindi ki :D
Dizideki kavgayı, romantizmi ve diğer duyguları kediler üzerinden anlatmaları zaten sevmem için yeterli bir sebep :)
Bölüm Sayısı : 26
Evet benim ilk 11'im ( :D ) böyle. Bir baktım da aslında ne kadar az anime izlemişim, toplasan 20-25 çıkar diyordum neden böyle hissettim bilemiyorum :)
Ama bu kendimi bir otaku gibi hissetmeme engel değil. Aslında otakular genelde manga da severler ama ben mangalara çok uzağım. Normalde çizgi-roman çok severim ama konu animeler olduğunda manga çok cansız kalıyor yanında. Animesini izlediğim bir serinin mangasını okumak gelmiyor içimden.
Bu arada manga animelerin çizgi-roman hali oluyor.
Kalanları ise fikir vermesi için kısaca değerlendireceğim. Konuları anlatmayacağım, başlıklara tıklayarak okuyabilirsiniz.
Ore no Kanojo to Osananajimi ga Shuraba Sugiru
İzleseniz de, izlemeseniz de olur bir anime. Çok iyi başladığı halde kötü devam etti. Bir erkeği paylaşamayan 3 kızın hikayesi.
Toradora
Bu animeye çok çok çok kızgınım. Farklı konusu ile inanılmaz güzel başladı. Sonlara doğru e hadi artık derken araya bir sürü saçma sapan uzatma soktular, sonrada bir bölümde bağlayıp bitirdiler. Öyle olmasa bende ki yeri çok daha farklı olacaktı. Ama izlenmeli yine de (^_^)
Itazura Na Kiss
Hah geldik şimdi dünyanın en saçma, en rezil animesine. Yahu ben ki gökkuşağında yaşamak isteyen, animeleri ve o hayal dünyasını bu yüzden sevmiş, anime izleyince pamuk kıvamına gelen bir insanım.
Bu nasıl bir animedir ki izlediğim anda elektrik süpürgesi görmüş kediye döndüm.
Efendim bir hatun var, ya da önce şöyle diyeyim bir okul var ki insanlar ders notlarına göre sınıflara ayrılmış. Bir nevi akıllı - aptal diye ayrılmışlar. Böyle bir okul ayrı bir eleştiri konusu iken oraya gelemeden daha beter işler dönüyor animede.
Akıllılar A sınıfında notlar düştükçe alfabe ilerliyor. F sınıfından bir kız A sınıfındaki okulun en akıllı, en yakışıklı çocuğuna aşık oluyor. Tamam olsun, olabilir. Sonra bir şekilde bunu itiraf ediyor, yolları kesişiyor ve çocuk ilk andan itibaren kıza etmediği hakareti bırakmıyor, kesinlikle ilgilenmediğini, aptal kızlardan hoşlanmadığını söylüyor. Kız ısrarla bunun peşinde. Sonra onca hakarete rağmen bunlar evleniyor falan filan adam hala kıza köpeği muamelesi yapıyor. Ve bunu şahane bir aşk hikayesi diye anlatıyorlar bize ayyy çıldırıciiim. Atlaya atlaya bitirdim sırf meraktan. Zaten anime resmi bile anlatıyor her şeyi.
Bir ton da hayranı var yalnız az buz değil şaşıra şaşıra okudum yorumları. Hatta dizisi bile var playfull kiss diye. İnsanlar aşkı ne zannediyor bilmiyorum ki.
Neyse çok kafa ütüledim kısaca bu animeyi dünyanın en anti-feminist animesi ilan ediyorum. Adını bile duymak istemiyorum. Rezalet.
Neden animeleri bu kadar seviyorum?
Sevgili blog alemi animeler yalandır yalan. Ama bir yandan hayatın ta kendisidir. Mesela :
Toradora / 20. Bölüm
Hiçbir lisede okulun en yakışıklı çocuğu elinin altında bir sürü lolita varken o köşede ağlayan sessiz kızla ilgilenmez. Ergendir çünkü. Kimisi büyüyünce de ergen kalır o ayrı.
Çoğu zaman zor durumda biri o parayı bulamaz ve daha kötü duruma düşer, hiçbir arkadaşı al bütün birikimimi rahatlayınca ödersin demez.
Gerçek hayatta çoğu kişi düşmanı olarak gördüğü birinin karşısında hatalı davrandığını kabul edip özür dilemez.
Çoğu kişi (koyun) başkalarının ne dediğinin önemsemeden kendi doğrularının peşinden koşmaz, çoğunluk ne yöne giderse korkudan o yöne meyleder.
Ha bir de istisnalar tabi ki kaideyi bozmaz.
Şimdi gidiyoruz, çalışıyoruz, arkadaşlıklar kuruyoruz, bu sahte dünyaya adapte olmaya çalışıyoruz. Bir sürü sahte yüz, kurnaz bakış, dedikodu, yalan, bencillik, empati yoksunluğu.
Böyle bir dünya mı daha çekici yoksa anime dünyası mı? :)
İşte böyle böyle asosyal oluyor otakular. Ben henüz arkadaşsızlık aşamasındayım devamı gelmez umarım.
Yav manyak mıyım neyim animelerden geldiğim noktaya bak sosyal tespite doğru gidiyorum farketmesem. Son bölümleri yazarken Cengiz Kurtoğlu dinliyordum onun etkisi oldu sanırım hahahaha :D
Sırada bekleyen animelerimi de yazacaktım ama vazgeçtim, çok uzadı post. Artık her bitirdiğimde post yapacağım sıcağı sıcağına daha sağlıklı ve kaliteli değerlendirmeler yapabilirim sanırım.
Benden çok daha gelişmiş bir otaku tarafından hazırlanmış aşağıdaki videoyu koymak istiyorum postun sonuna. Animeler ilginizi çektiyse ve türleri hakkında bilgi almak istiyorsanız bu video şahane bir kaynak. Hazırlayan arkadaşa buradan da teşekkür ediyorum.
Otakular, anime severler bana ulaşınız, bana yanaşınız, deli muamelesi görmekten sıkıldım konuşacak birileri lazım, anime tavsiyesi lazım. Şaka bir yana etrafınızdaki tüm otakuları bana yönlendiriniz efendim, hevesle bekliyorum o özel insanları.
Bir de anime dünyası ergenlerin tekelinde maalesef. İzleyicilerin %70 i 18 yaş altı. Bu yüzden anime grupları ergen esprilerinden geçilmiyor. Hem bununla savaşmak, hem de unutmak istemediğim sahneleri kaydetmek adına tumblr'da anime replikleri sayfası açtım. Şurada : http://www.tumblr.com/blog/animereplikleri
Yazmayı bıraktığımda facebook sayfamı filan da kapatmıştım, tekrar açtım. Yazılarıma sosyal ağlardan ulaşmak ve günlük paylaşımları görmek isterseniz şuradalar;
Dürüst not : Anime isimlerinin çoğunu kopyala-yapıştır yaptım, ezberleyemiyorum şunları otakuların yüz karasıyım (^_^')
Son olarak ne diyoruz?
Buyrunuz göz bebeğim Lovely Complex'in şirin mi şirin kapanış müziği :
Şimdilik otaku pontiden bu kadar. Sanırım yazdığım en uzun post oldu, sonuna kadar okuyan evliya sabırlılara herhangi bir ikramda bulunamadığım için bayramda tatlısı olmayan ev hanımı kadar mahcubum :3
Hepinize sevgiler, özellikle otakulara ♥